Sağlıklı yaşamın temel unsurlarından birinin, düzenli ve dengeli beslenme ve kilo kontrolü olduğu biliniyor. Bugün birçok hastalığa neden olan risk faktörlerinin başında fazla kilo yer almakla birlikte obezite de tek başına ciddi bir sağlık sorunu olarak dünyanın gündemindeki yerini koruyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Harika Özkaya Yurttadur, bağırsak florası yani mikrobiyota dengesinin bozulmasının obezite ve ilişkili hastalıkların ortaya çıkmasında önemli etkisinin olduğunu anlattı. Yurttadur, bu nedenle mikrobiyotanın sağlıklı bir dengeye getirilmesinin, kilo verme sürecinde ve obeziteyle mücadelede önemli bir rol oynadığına işaret etti.
Bağırsak mikrobiyotası ile obezite arasında karmaşık bir ilişki olduğunu söyleyen Beslenme ve Diyet Uzmanı Harika Özkaya Yurttadur, araştırmalara göre, mikrobiyotanın yapısındaki değişikliklerin obezitenin hem nedeni hem de sonucu olabileceğini belirtti. Dyt. Yurttadur,” Bağırsak mikrobiyatası ve obezite arasındaki ilişkinin mekanizmaları tam olarak anlaşılmamış olsa da, probiyotikler, prebiyotikler ve egzersizin bağırsak mikrobiyatasını ve obezite yönetimini olumlu etkileyeceği düşünülmektedir.” Diye konuştu,
HÜCRELEREMİZİN 10 KATI KADAR MİKROORGANİZMA BULUNUYOR
Gastrointestinal sistemde, tüm vücutta bulunan hücrelerin yaklaşık 10 katı kadar mikroorganizma bulunduğunu ve insan genomundan 150 kat daha fazla gen çeşitliliğine sahip olduğunu söyleyen Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Harika Özkaya Yurttadur, konuyla ilgi şu bilgileri verdi:
“Vücudumuzda 2000 bakteri ailesi, 15.000-35.000 türün üzerinde bakteri bulunmakta ve bunların çok büyük bir kısmı bağırsaklarda yerleşmiştir. İnsan vücudunda yer alan bu mikroorganizma topluluklarını mikrobiyota olarak tanımlıyoruz. Bireyler yaşamları boyunca bağırsak mikrobiyotasını etkileyecek bebeklik, ergenlik, yetişkinlik, gebelik, emziklilik ve yaşlılık dönemi gibi birçok evreden geçmektedir. Bu yaşam evrelerinde bireyin yaşam tarzı ve hastalıklarına bağlı olarak mikrobiyota değişmeye devam etmektedir.”
Dyt. Yurttadur’un verdiği bilgiye göre, bağırsak florasında (mikrobiyota) dengenin bozulması disbiyoz olarak adlandırılıyor. Disbiyozis esas olarak besin alımını, enerji düzenlenmesini ve yağ depolanmasını modüle ederek, bağışıklık, sinir veya metabolik yollar aracılığı ile bağırsak-beyin eksenini etkileyerek obezite ve obezite ile ilişkili metabolik bozukluklara yol açıyor.
YÜKSEK YAĞ VE DÜŞÜK LİF İÇEREN BESİNLER MİKROBİYOTAYI OLUMSUZ ETKİLİYOR
Obezite uzun süreli sağlık sorunlarıyla ilişkili yaygın küresel düzeyde önemli kronik metabolik bir bozukluk. Obeziteye neden olan birçok etkenin yanında en yaygın olanın enerji alımı ve harcanması arasındaki enerji dengesizliği olduğunu belirten Dyt. Yurttadur, “Yapılan çalışmalarda, obezite ile belirli mikrobiyota profilleri arasında güçlü bir ilişki olduğu ortaya konuyor.” Dedi. Dyt. Yurttadur, konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı:
“Özellikle yüksek yağ ve düşük lif içeren diyetlerin, bağırsak mikrobiyotasını olumsuz etkileyerek, obeziteye neden olan mikrobiyal dengesizliğe yol açabileceği, obez bireylerin bağırsak mikrobiyotasının, zayıf bireylere kıyasla farklı bir kompozisyona sahip olduğu görülmüştür. Zayıf bireyler ile obez bireyler karşılaştırıldığında obezlerde bağırsak mikrobiyotasının değişmiş ve daha az mikrobiyal çeşitlilik ile karakterize olduğu saptanmıştır (obez ve kilolu bireylerin mikrobiyom analizlerinde Bakteroides fragilis ve Lactobacillus türlerinin zayıflara oranla daha yüksek olduğu ve artmış VKI ( vücut kitle indeksi) ile ilişkili olduğu rapor edilmiştir; Bifidobakterium türlerinin ise zayıflarda kilolu ve obezlere göre daha fazla olduğu ve VKI ile negatif korelasyon olduğu rapor edilmiştir). Özellikle obeziteye yatkın bireylerde, enerji üretimi ve depolanmasını artıran bakterilerin daha fazla bulunduğu saptanmıştır. Bu bakteriler, besinlerin daha verimli bir şekilde sindirilmesine ve vücutta yağ olarak depolanmasına yol açabilir.”
DENGEYİ SAĞLAMADA PROBİYOTİKLER VE PREBİYOTİKLERİN OLUMLU ETKİSİ VAR
Bağırsak mikrobiyatası ve obezite arasındaki etkileşimlerin tanımlanmasıyla; probiyotik ve prebiyotiklerin mikrobiyata kompozisyonunu olumlu yönde değiştirerek hem iştah hem obeziteyi kontrol altına alma potansiyelinin olduğunun gösterildiğini söyleyen Dyt. Yurttadur, probiyotik ve prebiyotiklerlerle ilgili şunları anlattı: “Probiyotikler, yeterli miktarlarda alındığında konakçının bağırsaklarında mikrobiyal dengeyi düzenleyerek sağlığı üzerinde olumlu etkileri olan canlı mikroorganizmalardır. Probiyotiklerin çoğu laktobacillus ve bifidobakterium ailelerindendir. Prebiyotikler ise gastrointestinal sistemin üst bölümlerinde sindirime uğramadan kalın bağırsağa ulaşabilen, orada florada bulunan bazı bakteri veya bakteri gruplarının çoğalması ile aktivitesini uyaran ve konakçının sağlığını olumlu etkileyen besin maddeleridir.”
PROBİYOTİK VE PREBİYOTİK KAYNAĞI BESİNLER
Beslenme ve Diyet Uzmanı Harika Yurttadur, probiyotik ve probiyotik kaynağı olan besinleri şöyle sıraladı: “Probiyotik olarak beslenmenize ekleyebileceğiniz besinler; probiyotikli yoğurt, kefir, peynir, turşu, şalgam, sirke, boza, tarhana hem ulaşılması kolay hem de kolaylıkla tüketebileceğiniz probiyotikler arasındadır. Beslenmenize ekleyebileceğiniz prebiyotik madde içeren gıdalar arasında hindiba, enginar, pırasa, soğan, domates, kuşkonmaz, muz, sarımsak, buğday, arpa, çavdar, bal sayılabilir.”
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı